Son Kurban Ceren, Sosyolojisi Patlamış Ülke (3) (***)



6 Aralık 2019


Türkiye’yi ‘sosyolojisi patlamış ülke’ olarak tarif ettiğim 2 yazı kaleme almıştım. Son olarak Ağustos ayının sonunda yazmıştım bu konuda.
Sosyoloji ülkenin ortak yaşam kapasitesinin sınırlarını bize gösterir.
Ordu’da tanımadığı bir hapishane kaçağının saldırısı ile; sadece 20 yaşında yok olan bir balerinin, başına geleni sıradan bir cinayet olmaktan alıkoyan, olayın sosyolojik temelleridir.
‘Seven’ filminin sosyopat katili Hristiyan mitolojisinin karanlık kuytularında karışan kafası ile, Hristiyanlığın 7 ölümcül günahının suçlusu olarak gördüğü insanları birer birer katleder.
Kevin Spacey, Morgan Freeman ve Brad Pitt’in yer aldığı film sinema tarihinde unutulmazlar arasına çoktan girmiştir.
Hristiyanlığın kişilere atfettiği dünyaya günahkar gelme durumu üzerinden kurgulanan Seven’den, 2019’un son ayında yaşanan sıradan sokak şiddetine nasıl bir bağ kurabiliriz?
“Her insan; herkes karşısında, her şeyden sorumludur” der Dostoyevski. Kriminal kapasitesi uç noktalara varmış bir madde bağımlısının, başıboş biçimde şehrin sokaklarında dolaşması, öncelikle ülkenin güvenliğinden sorumlu olanların işini yapmadığına delalettir.
Yakın zamanda EYT için para olmadığını bize anlatan Bahçeli, “merminin bombanın fiyatını biliyor musunuz?” diye soruyordu.
Sınırları korumak için kullanılan mermi ve bomba için harcanan milyarlar Ceren’in canını müdafaaya belli ki yetmiyor.
Daha önce defalarca yazdığım üzere bir toplumun en büyük sorunu, gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Gelir eşitsizliği toplumların sosyolojisini alt üst eder. Bu konuda çok taze bir araştırmanın kanıtladığı üzere Türkiye’yi dünyada gelir eşitsizliğinde sadece Meksika geçiyor. 41 ülke arasında 40. sırada yer alan Türkiye’nin Meksika’yı kısa zamanda yakalamasını beklemesek de, ülkenin en zayıf kesimleri bu sıralamanın yan etkilerinin ağır sonuçlarını fazlasıyla deneyimliyor.
Gemi kazalarında önce kadınlar ve çocuklar diye boşa demezler. Toplumun gemisi karaya oturduğunda da, önce korunması gereken kadınlar ve çocuklardır. Türkiye’de kadınların ve çocukların uğradığı şiddetin üstünü örten kabuk ne olursa olsun, arka planında ülke ekonomisindeki yapısal sorunu ele verir.
Bu yapısal meseledeki başarısızlığın teknik karşılığı orta gelir tuzağıdır. Orta gelir tuzağı ile kastedilen aslında toplumun sürdürülebilir yoksulluk ve sadaka ekonomisi ile kurulan düzenin matah bir şey olarak servis edilmesinden başka bir şey değildir.

Çalışma yaşamındaki kadınların sadece %25’i ev kadını statüsünün dışına çıkabilmiş durumda. Ülkede yaklaşık 22 milyon ev kadını mevcut. AKP iktidarını bu kadınları üretime katmadan sosyal yardımlarla yaşatarak muhafaza ediyor.
Büyük şehirlerde sürdürülemeyen ama görece küçük şehirlerde ve taşrada ise hala işe yarayan bu formül, AKP’ye niteliksiz bir çoğunluk partisi olarak gündemi belirleme imkanı veriyor.
İstanbul, Ankara ve İzmir’i kaybetmiş olduğu halde hala iktidar partisi olarak kalabilmesi, AKP’nin kurduğu ve bizim muhtar toplantıları ile izlerine vakıf olduğumuz bu sadaka ekonomisinin sayesinde mümkün oluyor.
Yakın zamanda kaleme aldığım bir yazının öznesi de, toplum düşmanı Joker’di. Bu da Amerikan tipi gelir eşitsizliğinin dışa vurumunu ifade etmekteydi. Neo liberalizmin, vahşi kapitalizmin, ışıltılı AVM’ler, şık gökdelenler ve onların gölgesine bina edilmiş utangaç ibadethanelerle telafi etmek istediği her ne varsa, Joker tarafından ifşa edilmekteydi.
Toplumun tüm safrasını bünyesine toplayan Ceren Özdemir’in katili Özgür Arduç’u, sokaklara başıboş salan günümüz sisteminin, Joker’e ilaçlarını tasarruf tedbirleri ile artık ver(e)meyen hayali distopya şehri Gotham’ı çağrıştırması tesadüf mü?
Ülke insanlarının ekonomik taleplerine “bomba/mermi kaç para?” deyip sessiz kalan bir aklın, ülke içinde kadınların çocukların yaşam hürriyetini tehdit eden riskleri öngörecek bir yapıyı tesis edememesi kadar ironik bir durum olabilir mi?
Özgür Arduç profilinde bir kişinin kontrolsüz kaldığı andan itibaren, derdest edilmesi için tüm kaynaklarını seferber edemeyen bir adalet sistemi mevcut değilse boşa mermiye bombaya para harcamayın.
İçerisi çürümüş binanın dış cephesini boyayacağız diye kendinizi hiç yormayın.
Reklam
Özgür Arduç’un karanlık dünyası ile Ceren Özdemir’in parlak hayalleri kesişti ise ve siz bunu önleyemediyseniz işinizi berbat yapıyorsunuz demektir.
İşinizi ne kadar berbat yaptığınızı biz biliyoruz ama her seferinde bu kadar acı sonuçları ile yüzleşmeye dayanmak hiç kolay olmuyor.

(***) Ordu’da kurban giden Ceren için yazmıştım bu yazıyı. Artık kalem değil fotokopi makinesi yeterli kadın cinayetlerini yazmak için. Bütün bunların arka planında ağır bir sosyolojik kriz var. Sosyoloj freni patlamış Türkiye kamyonu herkesi eziyor. Önce kadınları ve çocukları

Son Kurban Ceren, Sosyolojisi Patlamış Ülke (3) (***)” için bir yorum

Yorum bırakın